İnsan doğası; düşünce, duygu ve davranışların birleşiminden oluşur ve bu nedenle bir dava ve fikir sahibi olması ve bunun iç muhasebesini yapabilmesi yönünden diğer canlılardan ayrışır.  

İnsan, bir dava veya fikir sahibi olduğunda yaşamına anlam ve amaç katar. Bu, onu motive eder ve hayatta karşılaştığı zorluklarla başa çıkmasına yardımcı olur. Davalar ve fikirler, insanın kimliğini ve kişiliğini şekillendirir. İnandığı şeyler ve savunduğu değerler, onun toplumsal kimliğini ve bireysel duruşunu belirler. Bir dava veya fikir sahibi olmak, insanın içerisinde yaşadığı toplumun değişim ve gelişimine katkıda bulunmasını sağlar.

İç muhasebe ise, kişinin kendi düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını gözden geçirmesidir. Bu, bireyin kendini daha iyi tanımasını ve anlamasını sağlar. İç muhasebe, insanın kendi etik ve ahlaki değerlerini sorgulamasına ve bu değerlerle uyumlu bir yaşam sürmesine yardımcı olur. Kişi, hatalarından ders çıkararak ve bu vesile ile kendini sürekli olarak geliştirerek daha ‘iyi bir insan’ olma yolunda ilerler.

 Bir yılı daha geride bıraktık. İç muhasebe zamanı geldi. Takvimler değişmeden önceki bu son günde, geçen zamana dair birkaç sualin ve iç muhasebenin zamanı sanırım. Sevdiğim bir sözdür; ‘ömür sermayesi pek az, lüzumlu işler pek çoktur.’ Bu az sermaye ile geçtiğimiz yıl boyunca hedeflediğimiz, düşlediğimiz plan ve hayallerin ne kadarını gerçekleştirdik? Hayatımıza ve benliğimize neleri kattık, neleri kaybettik?

Zamanın ipinde yürürken vazgeçilmez çok şeyleri düşürmüş olabiliriz. Bu kaybettiklerimizin veya üzerimizden attıklarımızın yerlerine muadillerini yahut daha iyilerini koyabildik mi?

Bir an durup hayatına bakıp düşünmeli, hatırlamalı; şimdi olduğumuz yere varmak için mi yola çıkmıştık? 

Kendisinden kaçtığımız insanlara benzedik mi? Zamanla onlara ne kadar benzediğimizi ancak benzedikten sonra fark edebiliyoruz. Aslında onlarla aramızda zannettiğimiz kadar bir mesafe yokmuş değil mi?

Bugün yaşadıklarımıza baktığımızda görüyoruz ki bunlar yeni şeyler değil, ama eskilere de pek benzemiyorlar. Bunlar ancak eskinin dezenformasyonu olsa gerek. Elbette şimdiki benliğimize göre beğenilerimiz, korku ve endişelerimiz yeni bir şeyler ortaya çıkaracaktı tabi. Peki, bu yeni şeyler eskilerini terk etmemize değdi mi?

Herkes inşa ettiği karakterinin penceresinden dünyaya bakar. O pencerenin camları hangi renkte ise, hafızasında nelerin merakı varsa kalbine ve zihnine öyle bir dünya manzarası ulaşıyor ve dünyayı o renkte görüyor.

Şimdi, yılın bu son günlerinde dünya bize nasıl görünüyor? Mesela herhangi bir haksızlık karşısında nasıl tepki veriyoruz? Hayat herkesin hakkıdır ve hangi hak olursa olsun savunulmadıkça sahibine hiçbir yarar sağlamaz.

Yaşanmış olduğuna değmesi için bir dava gütmeli, bir gaye bir hayal peşinde koşmalı. Söylenenler ve eylemler o zaman daha anlamlı olmaz mı? Taşıdığı bir damla su ile bir amaca hizmet için yürüyen karıncanın namını binlerce yıldır duyarız. Bir fikir uğruna hayatı hakir gören Sokrates’i binlerce yıldır anımsarız.

Bu bir bağlılıktır, kök salmaktadır. Fikri, kalbi bağlılığın olduğu yerde hadiseler insanı ancak güçlendirir. Dalına bağlı duran bir meyveyi güneş pişirir, yağmur besler, rüzgâr duruşunu bozmaz. Ne zaman ki dalından ayrılsa; artık güneş gören yerleri kararmaya, ıslanan yerleri çürümeye başlar. Çünkü köklerini ve bağlılığını kaybetmiştir.

Bir de feragati vardır bir dava sahibinin. Fikrini, inancını, gayesini güttüğü davası için vazgeçtikleri vardır. “Bir dava sahibinin, bilhassa bir ıslahatçının muvaffakiyet şartlarının en mühimi feragatidir.” Bu vazgeçiş, bu feragat o insanın ciddiyetini ifade eder. Böyle bir insanın söylemleri tesirli olur, çünkü ifadeleri kalbi ve fikri dünyasının tercümeleridir. Bu yüzden yüreğine dokunur insanın. Kalpten gelen sözlerin tesirini şuradan bilebiliriz; bir hastanın sıhhat hayalleri, kurgu olan bütün güzellemelere taş çıkarabilir, bir annenin evladına yaktığı ağıtı hangi kurgu trajediler aşabilir ve aşk ıstırabı ile söylenen nağmeler bir kâğıdı tutuşturabilir.

Hâsılı kelam, sadece bir hayat yaşanacaksa yaşanmaya değer bir hayat olmalı. Yokluğu hiçbir eksiklik oluşturmayan bir fazlalık olmamalı. İnandıklarıyla hayata hayat katmalı. İnandıklarımızla hayatımıza hayat katabildik mi? Yani inandığımız gibi yaşayabildik mi?

Geride yaşanmaya değer bir hayat mı bırakıyoruz yoksa yaşanmasa hiçbir eksiklik oluşturmayacak bir yaşanmışlık mı?

Yaşanmış olduğuna değmesi için bir dava gütmeli, bir gaye bir hayal peşinde koşmalı. Söylenenler ve eylemler yani yaşam o zaman daha anlamlı olur.

Geçen yılın muhasebesini yaptıktan sonra, yeni gelecek yılın hepimize daha anlamlı ve değerli olması dileğiyle hayırlı seneler diliyorum.

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Hakkari Nöbetçi Eczaneler

E-Bülten Aboneliği